WELCOME

a girl... who loves and tries to write

Bir sözlüğün sırtı gibi kırılmak istiyorum. Tüm kelimeleriyle ortadan ayrılmayı bekliyorum. Ve daha sonra sayfalara...

Tercihen 15 parça..

Bir zamanlar bir orman vardı

göğe yükseliyor, kanatları altındaki gölgesinde çürüyoruz

meydanın göbeğinde birebir ayıplanıyoruz

hayır, gördüğün bayrak değil birer kabahat

kulak deliğinden ortalara geçip kumaşıyla kıvrılıyor

en derinlerde yerini alıyor ve şeklini koruyor

sınır kapısının eşiğinde hezeyanına kapılıyoruz

bir yenilgi daha ve ölümlerle yüz göz ol

yere çakılan bedenini ve dağılan kanının akışını izledim

mezarlarda yer kalmadı, içimiz dışımıza çıkarılıyor

çabuk ölüm, çürü ve zarif ölüm, yüzerken kustukça sırıttım

derilerimizi sözde şerefine armağan ediyoruz, geleceğe ve tükürdüğün yerlere,

tükürük boğazlanıyor, çığlıklarla bezeniyor

kadının kanı ve sıvılarıyla doldurduğun bedeni baş ağrısına kutsuyoruz

inkar ediliyor ufak bir demir parçasına, körü körüne büyüyen

benliğini koru ve o piçlerden birisi olma

adil geçiş, ölüm çığlıklarını sağlar, bedenini nefretinle yakıp kavurur

her dönem böyle kal başa sarsa da hayatta kal

koş tüm gücünle ya da çakıl dizlerinin üzerine çök ve teslim ol, elini daldır ağızına

tüm pislik ve sınırlarını çoğalt , bürünsün tüm organların suçluluk duygusuna

çarpık aklına inat, inan, kişiliğini mahvet

karabasan gibi uzayıp bitmeyen bedenleri göm devir çukuruna

tekerleğinde döndür eklemlerini

afiyet ve bir çatal yeter de artar ömrü zatına

keyfine düşük uslanmaz, elleri paslanacak ağladıkça

timsah gözyaşlarımız suladı tüm mermerleri

kimisi ise beyaz teniyle gözlemliyor olan biteni

cesedini çiğneyip geçiyorlar.. size saygıda bir kusur bulamıyorum

güneş yüzü görmemiş cahiller,

bir sanrı ve parmaklıklara hapsolamayacak kadar değersizler

‘bu dünyanın çıkmış çivisiyiz, ağaçlara kayıp insanları döşeyeceğiz’

ayaklarını dallardan sallandır ve dillerini çığlıklarını susturmak için kes

kanlarını kutsayarak boğazlarından akıt, bezeyerek anlat

nesilden nesile kolayca taşınacak kehanet güzelliğinde bir manzara

sapkın korku ve kehanet ateşleriyle dolu etraf

ve bize dediler ki:

yenilmezsiniz, tüm hurafeler ve eşkiyalar sizinle!


ölüm kursağındaki şehrim! beni nefessiz bıraktın, kalbimi hançerle açıp yaracağım

cam ve demir kırıntıları iş görüyor, biraz da kırık dişlerim

çiğneyip izler bırakıldı, hepsi ömür boyu kısıtlı ve zamane işi

körü körüne inanmıştım -bile bile- tüm baş sağlıklarıyla yalnız göçüyorum

son anımsadıklarım çamurla karışık bağırsak kokusu ve bir tutam kuru barut

inan ki aklımı ateşe vermemek için daha çok çaba sarfetmeliydim

yine de

yerimi bulacak ve tanımadığım ailenize çoğalmaya devam edeceğim

doğmamış çocuklarım, beni yaşatın, yer alın…

intikamım kaderle ve gelecekle sabittir

tutulmamış sözlerin kahrını çekip,

sönük kalbimle tüm sırlarımı gözlüyor olacağım.